31 Temmuz 2010 Cumartesi

Ece Temelkuran yazdı:

Bıktık!


Kaynak: Haber Türk | http://bit.ly/9Sau3E
 
Bıktım... AKP'nin iktidara gelişinden beri memleketi etkisi altına alan şizofrenik siyasal iklimden bıktım. Siyasal olarak aynı çizgide olduğum, ahlaken de birbirimizin arkasında duracağımız arkadaşlarımla ikide bir kendimi farklı "kamplarda" bulmaktan da bıktım. Bu lüzumsuz ve yıpratıcı sürecin parçası olup kendimi istemediğim insanlarla aynı kamplarda bulmaktan, insanları kırmaktan, kırılmaktan da bıktım. Üstelik bu siyasal iklimde reel politik hesaplarla mı düşünmeli, sonucuna bakmadan ahlaki bir tavır mı almalı sorusundan da bıktım. O yüzden boykot!

Beni ve benim gibileri, hayır dedikleri takdirde Geçici 15. Madde'nin değişmesine hayır diyor konumuna düşüren, evet desen bir siyasal hıncın ve hırsın parçası olmaktan kurtulamayacağımız bu "darlanmaya" karşı boykot!

Eski ve yeni sermaye arasında süren bir kavganın yeni bir raundu olarak gördüğüm Anayasa değişikliği sürecinde siyaseten en tutarlı, en sağlıklı bulduğum insanlarla beni farklı kamplara savuran bir düzenek varsa bu duruma karşı siyaseti aşan ahlaki bir tavır almak gerekir. Tek tek kişileri yıldıran, "sol"da fikir ve ideoloji üreten beyinleri birbirine düşman hale getirip dumur eden bu sürecin temelinde bir yanlışlık var. Açık konuşalım:

Örneğin Ahmet İnsel, Mithat Sancar, Gencay Gürsoy, Oya Baydar "evet" diyor, ben demiyorum. Şimdi otursak, serinkanlı bir tartışma yapsak hepimiz bir diğerinin bütün argümanlarını en fazla yarım saatte çürütürüz. Mesele çürütmek, çürütülmek değil; aynı kederli, mütereddit havada oluruz. Demek ki içine sokulduğumuz bu cenderede bir hastalık var.

Hiçbirimizin memnun olmadığı bu hastalıklı ortamda, gelecek nesilleri etkileyen ve geçmiş nesillerin yaraları üzerinden işleyen bir süreçle Anayasa yapılması, buna destek vermek bize yakışmaz.

Peki boykot etkili bir siyasal araç mıdır? Bir oyuna katılmak o oyunun oynanmasını engellemiyorsa, o zaman katılmak ve bir kampa mı dahil olmak lazım? Gencay Gürsoy boykot fikrinin "sonuç alabilecek ataklıkta" olmadığını düşünüyor. Ne yalan söyleyeyim, doğrudur. Fakat artık bu da beni ilgilendirmiyor.

Beni artık kurduğumuz insani ilişkileri bile yok eden bu siyasal atmosfere karşı bir ahlaki tavır alma mecburiyeti ilgilendiriyor. Beni artık bu oyunun dışında olmak ilgilendiriyor.

Tek kelimeyle "müstekreh" olarak tarif ettiğim bu atmosferi delip geçmek istiyorum. Taraf Gazetesi'nin reel politikaya göre yönlendirdiği kampanyalarının, Tayyip Bey'in aniden baş gösteren sol duyarlılığının, liberal kesimin gevşek bir gülümsemeyle aldığı sıkı pozisyonların, eskiden komünist avına çıkanların şimdi demokrasi şampiyonu kılığında kurdukları diskurların, statükocu sosyal demokratların güdük argümanlarının, eski ülkücülerin demokrasi lafına bulanmış siyasi hırslarının dışında bir siyasal pozisyon, daha da ötesi bir ahlaki pozisyon olmalı. Birçoğumuzun paylaştığını düşündüğüm bu siyasal bıkkınlığı ve tiksintiyi bir sese çevirmek için: Boykot!

FISILTILARLA GELEN ADAMLAR

Serdar Akinan, Akşam Gazete-si'nde yazıyor. Hem İnegöl'den hem Hatay'dan aynı haberleri veriyor. Tıpkı Maraş Katliamı'nı hatırlatan bir hikâye anlatıyor Akinan. Şehre önce bir dedikodu yayılıyor, sonra kimsenin tanımadığı birtakım adamlar peydah-

lanıyor. Geçen gün yazdığım gibi bütün gündemi "kahvehanede oturan gençler" adlı grup belirliyor bugün. Toplumsal moloza benzeyen bu gruplar, Türkiye siyasetini belirlemekle kalmıyor, Türkiye'de "normalin" ne olduğuna da onlar karar veriyor.

KADINLAR VE YILDIRIMLARI

Normal bir ülkede, normal bir yazar olsaydım bugün bu konuyu yazacaktım:

"Ama Lou (Salome) 'Sadakatsiz kadınlar mutlaka bir erkeği bir sonraki için bırakmaz' diyerek karşı çıkmıştı. Kadınlar salt kendilerine dönme ihtiyacı da duyardı

bazen. Onların sadakatsizliği ihanet de değildi: 'Kadın, onu ortadan ikiye bölecek yıldırımı özleyen bir ağaç gibidir, ama ağaç büyümek de ister.' Dolayısıyla, kadın ya 'erkeğin yarısı' olarak kalacak ya da her yıldırımdan sonra yeniden büyümeye başlayacaktır; ya kendi bütünlüğünden vazgeçecek ya da sadakatsiz olacaktır."

H.F. Peters'ın Salome'nin hayatını anlattığı "Kızkardeşim, Karım" adlı kitabından. Salome?.. Freud'un, Nietzsche'nin, Rilke'nin, Pasternak'ın ahbabı, sevgilisi olmuş kadın... AFA Yayınları'ndan çıkmış, baskısı tükenmiş olan bu kitap keşke yeniden basılsa.

Not: Bir tatile çıkayım artık. Hiç değilse kısacık. Haftaya buluşmak üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder