29 Temmuz 2010 Perşembe

Aziz Çelik yazdı:

Grev Statükosu



NedenBoykot'tan: Değişiklik paketi emek dostu mu? Statükonun karşısında mı? Peki statüko ne? Aziz Çelik, referandum etrafında oluşturulmaya bir yalanı teşhir ediyor: AKP'nin yapmak istediği emekçiler üzerindeki statükonun devam etmesini garanti altına almak.


Kaynak: Radikal.com.tr http://bit.ly/agmpRR

Anayasa paketine evet diyenlerin bir bölümü, paketi eleştiren ve karşı çıkan solcular için bir entelektüel linç kampanyası başlattı. Anayasa paketini eleştiren ve hayır diyenleri “statükocu” ve “bürokrat aydın” olmakla, “Nizam-ı Cedit ideolojisinin devamcısı” olmakla ve 12 Eylül’ü desteklemekle itham ediyorlar. Bir yandan da bir taraftar ruh haliyle eksik ve yanlış bilgilerle paketi parlatmaya çalışıyorlar.

Anayasa paketine soldan evet diyenlerin bir bölümü, “evet”lerini kuvvetlendirmek için işçi haklarından, sendikal haklardan, grevden dem vuruyor. Paketin genel grev, siyasi grev hakkı getirdiğini, memurların sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkını içerdiğini iddia ediyorlar. Hükümete yakın sendikaların bile “evet” derken sendikal haklardan pek söz edemedikleri, daha çok sivilleşmeyi öne çıkardıkları koşullarda, soldan evet diyenlerin bir bölümünün bu iddiaları şaşkınlık verici.

Anayasa paketini parlatmak için sendikal haklara başvurmanın son örneğini Oral Çalışlar “Statükocuları anlıyorum, onlar ‘hayır’ desinler” başlıklı yazısıyla verdi (Radikal, 18.7.2010). Yazının başlığının vahameti bir yana şu ifadeye ne demeli? “Bu ‘gürültü koparan’ maddelerin yanısıra; memurların sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkı (...) gibi çeşitli değişiklikler paketin içinde.” Paketin emekçilere sağladığı haklar konusunda bir diğer iddia ise çok daha fantastik: “12 Eylül’de yasak getirilen siyasi amaçlı grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere de olanak sağlanacak” (Taraf, 20 Temmuz 2010).

Anlaşılan yılların köşe yazarı ve siyasetçisi de, muhabiri de aynı sorundan mustarip: Taraftarlık. Taraftar olunca sorgulamıyorsunuz, ince eleyip sık dokumuyorsunuz, yüzeyle ilgileniyorsunuz, detaya bakmıyorsunuz. Önce Çalışlar’ın, pakette “memura sendikalaşma, toplu sözleşme ve grev hakkı gibi değişiklikler var” iddiasından başlayalım. 1) Anayasada hiçbir zaman memura sendika yasağı yoktu ama memurların sendikalaşması fiilen engelleniyordu. 2) Memurlar 1980’lerin ortalalarından itibaren sürdürdükleri mücadele sonucunda sendikalarını kurdular ve nihayet 1995’te Anayasa’da değişiklik yapılarak bütün çalışanların sendikalaşma hakkı açıkça tanındı. Memura sendika hakkı bu pakette değil, 15 yıl önceki paketteydi. Bu pakette memurun sendika hakkı konusunda yeni bir şey yok. 3) Gelelim toplu pazarlık hakkına: 53. Maddede yer alan anlamsız “toplu görüşme” ifadesi yerine “toplu sözleşme” ifadesi konuldu. Ancak devamında çok vahim bir mekanizma olan “zorunlu tahkim” getirildi. Zorunlu tahkim örtülü grev yasağı, grevin imkansız olması demek. Dolayısıyla Çalışlar’ın iddiasındaki üçüncü unsur olan grev hakkı konusunda da Anayasa’da ilerleme bir yana, gerileme var. Paket grev değil tersine zorunlu tahkim getiriyor. Mesut Gülmez’in ifadesi ile bu hüküm “grev yasak demenin bir başka yolu” (Radikal İki, 28.3.2010). AKP sendikal haklar konusunda tam da Çalışlar’ın dediği gibi statükocu davrandı. Çalışlar, paketin sendikal haklarla ilgili bölümünü bir kez daha okusun ve okurun zekasıyla dalga geçmesin lütfen. Öte yandan Çalışlar’ın paketin diğer maddelerini de böyle özensiz okumadığı ne malum?

13 Eylül günü Türkiye

Anayasa paketinin siyasi amaçlı grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere de olanak sağlayacağı iddiası ise bilgisizlik üzerine kurulu gayriciddi bir iddia. Bu ne demek şimdi? 13 Eylül günü Türkiye bir işçi hakları cenneti mi oluyor? İşçiler her türlü direnişi yapabilecek, öyle mi? En çok grev erteleyen hükümetlerden biri olan AKP, emekçilere envaiçeşit grev hakkı sağlıyor, öyle mi? İş hukuku ve çalışma ekonomisi bölümlerinde lisans düzeyindeki bir öğrenci bunları yazsa sınıfta kalır.

Peki nasıl oluyor da bu iddialar ciddi ciddi gündeme getiriliyor? Çünkü evet diyenlerin bir bölümü “evet” için her yol mübah anlayışıyla davranıyor. Paketin lafzını dahi anlamadan “evet” için tahkimat yapmaya kalkıyor ve ortaya böylesine trajikomik iddialar çıkıyor. Peki sendikal haklar konusundaki yanılgı nereden kaynaklanıyor?

Paket Anayasanın 54/7. fıkrasını yürürlükten kaldırıyor. Fıkra şöyle: “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” Bu değişikliği düz mantıkla okuyanlar bütün bu grevlerin serbest hale geleceğini sanıyor. Oysa birazcık araştırsalar değişikliğin makyaj olduğunu anlayacaklar. Bu değişiklikle grev yasakları kalkmıyor, yeni grev hakkı sağlanmıyor. Grev yasağı statükosu korunuyor. Çünkü 54/1’deki asıl yasak sürüyor. Ne diyor 54/1: “İşçiler toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde greve başvurabilir.” Bu fıkra “menfaat grevi” dışındaki bütün grevlerin yolunu kapıyor. 54’ün özü budur. AKP, 54’ün özüne dokunmuyor. Statükocu davranıyor. Madde 54’te yer alan grev erteleme ve Yüksek Hakem Kurulu gibi yasaklara da dokunmuyor.

Dahası Anayasa’nın lafzından çıkarılan ama özünde korunan siyasi grev, genel grev ve diğer grev türleri yasa ile zaten yasaklanmış durumda ve AKP geçtiğimiz aylarda hazırladığı sendikal yasa değişiklikleri paketinde bu yasakları aynen korudu ve grev statükosunu koruma niyetini açığa vurdu. Bakın AKP tarafından hazırlanan o taslakta ne yazıyor: “Madde 31: Kanuni grev ve lokavt için aranan koşullar gerçekleşmeden yapılan grev ve lokavt ile siyasi amaçlı grev ve lokavt, genel grev ve lokavt ve dayanışma grev ve lokavtı kanun dışıdır. İşyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında kanun dışı grevin yaptırımı uygulanır.”

Anayasa paketinin sendikal haklarla ilgili bölümüne dikkatle bakın statükoyu ve uluslararası çalışma hukukuna karşı direnci göreceksiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder